45
KATILIM BANKALARI 2016
Petrol ve emtia fiyatlarındaki yükseliş
trendi ve bu trendin enflasyon ve enerji
ithalatçısı gelişmekte olan ülkelerin cari açığı
üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler, ABD’nin
izleyeceği politikalar, Euro Bölgesi’ndeki
seçimler ve Çin ekonomisinin zafiyetleri
gibi birçok etken 2017’nin de zorlu bir yıl
olacağını işaret etmektedir.
2016 yılında Türkiye’nin ekonomik ve siyasi
anlamda yaşadığı gelişmeleri değerlendirir
misiniz?
Türkiye ekonomisi 2016 yılında çok sayıda
unsurun baskısına maruz kalmıştır. Küresel
boyutta devam eden zayıf ve kırılgan
büyüme iklimi ve politik gelişmelerin
yarattığı baskıların yanı sıra, ülkemiz, Suriye
ve Irak’ta artan jeopolitik riskler, yurt içindeki
siyasi gelişmeler, 15 Temmuz’da yaşanan
darbe girişimi ve şiddetle kınadığımız terör
olaylarından önemli oranda etkilenmiştir.
2016 yılının ilk yarısında iç tüketim kaynaklı
ılımlı büyüme trendini sürdüren Türkiye
ekonomisi, yılın üçüncü çeyreğinde, yurt
içinde yaşanan siyasi gelişmeler ve artan
jeopolitik riskler nedeniyle %1,3 oranında
daralma göstermiştir. Bu dönemde hükümet
tarafından ekonominin canlandırılması, reel
sektörün rahatlatılması ve TL üzerindeki
baskının azaltılmasına yönelik reform
niteliğinde çok sayıda tedbir ve aksiyon
alınmıştır. Güçlü finansal sistemi ve
dinamikleriyle bu zorlu dönemi kısa sürede
atlatan ülkemiz, yılın son çeyreğinde yeniden
büyüme patikasına dönerek %3,5 büyüme
ile beklentilerin üzerinde bir performans
göstermiş ve tüm yılı %2,9’luk büyüme ile
kapatmıştır.
ABD Başkanlık Seçiminin ardından ABD
dolarının değerlenmesinin tetiklediği
fon çıkışları ile gelişmekte olan ülke para
birimlerinde ciddi değer kayıpları yaşanmıştır.
Türk lirası bu dönemde risk algısındaki
yükseliş nedeniyle benzer para birimlerine
göre daha fazla etkilenmiş ve TL’de yaşanan
hızlı değer kaybı yıl sonu enflasyonunun da
yükselmesine neden olmuştur. Bu süreçte
TCMB politika faizini artırmış ve piyasadaki
TL likiditeyi kısıtlayıcı adımlar atmıştır.
2016 yılında ihracat hacmi düşük bir seyir
izlerken, yıl içerisinde yaşanan olumsuz
gelişmeler neticesinde, cari açığın
finansmanında doğrudan yatırımların payı
önemli oranda azalmıştır. Diğer yandan,
petrol fiyatlarının yeniden yükselişe
geçmesiyle 2016’da görülen düşük petrol
ve emtia fiyatlarının olumlu etkisi tersine
dönerken; Rusya ile iyileşen ilişkiler
ve jeopolitik risklerin azalması sonucu
turizm gelirlerinde yaşanabilecek artış ve
AB ülkelerine yapılan ihracatta görülen
canlanmanın daha da güçlenmesi, cari
açığımız açısından önümüzdeki dönemde
önemli gelişmeler olacaktır.
Türk ekonomisi sağlam temeller üzerine
oturmuş ve birçok küresel çapta krizi
başarıyla atlatmış, bu anlamda kendini
ispatlamıştır. 2017 ve sonrasında, üretim
ve verimlilik artışı, talep kompozisyonunun
yatırım-ihracat ağırlıklı olarak dengelenmesi
ve kırılgan noktalarımız olan enflasyon ve
cari açık sorunlarının yapısal olarak çözüme
kavuşturulması ile Türkiye ekonomisinin
büyüme ivmesinin yeniden güçleneceğine
inanıyoruz.
Katılım bankacılığı güvenli, sağlam ve
sürdürülebilir bir sistem olarak yoluna
devam etmektedir. 32. yılına girmiş olan
sektörün her aşamasına tanıklık etmiş bir
profesyonel olarak bu süreci değerlendirir
misiniz?
Katılım bankacılığı olarak adlandırdığımız
faizsiz bankacılığın temelleri ülkemizde 1985
yılında atılmış, sektörün ilk üyeleri özel finans
kurumları olarak anılmıştır.
Söz konusu sisteme, başlangıç aşamasında
katılmış bir bankacı olarak; özel finans
kurumlarından günümüzün katılım
bankalarına uzanan 32 yıllık bir zaman
diliminde yaşananları, retrospektif bir bakış
açısıyla ele almanın, günümüz kazanımlarının
ne denli değerli olduğunu ve geleceğin işaret
ettiği potansiyelin büyüklüğünü anlamak
adına önemli olduğuna inanıyorum.
1980 darbesinin hemen ardından yaşanan
ekonomik güçlükleri aşmak ve ekonomik
büyümeyi finanse etmek adına Türkiye’nin
büyük miktarlarda fona ihtiyacı olmuştur.
Küresel piyasalarda petrol fiyatlarının arttığı
o dönemlerde, özellikle Orta Doğu’da
önemli miktarda bir sermaye fazlasının
olduğu biliniyordu. Dönemin hükümeti,
Orta Doğu sermayesini Türkiye’ye çekmenin
yolunun özel finans kurumlarının önünün
açılmasından geçtiğinin farkındaydı. Bu
doğrultuda, Türkiye’nin finansal sisteminin
uygun bir yapıya kavuşturulması ve gerekli
yasal düzenlemelerin yapılması gerekliydi.
Böylelikle Orta Doğu fonları Türkiye’ye
akacak; devletin, kamunun, iş adamının,
girişimcinin ve entelektüelin ihtiyacı hızlı bir
şekilde karşılanmış olacaktı.
Bu yıllarda, Türkiye’den iş adamlarının ve
entelektüel çevrelerin faizsiz bankacılık
ve finans kurumlarının oluşturulması
yönündeki talepleri belirginlik kazanmış;
bazı girişimciler, Türk bankacılık sektörüne
önemli bir açılım ve derinlik kazandıracak
olan özel finans kurumları projesine sahip
çıkmışlardır. Otoritenin de desteği ve gerekli
yasal mevzuatın tesisini takiben, oluşturulan
yabancı ortaklıklarla ilk özel finans kurumları
Türk finans piyasasında hizmet sunmaya
başlamış ve faizsiz bankacılığın temelleri
atılmıştır.
Özel finans kurumlarından katılım
bankalarına dönüşüm aşaması konusunda
neler paylaşmak istersiniz?
Tüm dünyada İslam Bankacılığı (Islamic
Banking) olarak kabul göre bu sistem,
1990’lı yıllarda Türkiye’de hakim olan
siyasi görüşler ve laiklik anlayışı nedeniyle
özel finans kurumu olarak adlandırılmıştır.
Ancak, gelişmiş ekonomilerde olduğu gibi
ülkemizin ekonomik yapısı içinde de laik
devlet prensiplerinin yanında özgürce işleyen
ve İslam felsefesine göre şekillenmiş olan
bu finans anlayışının bir araya getirilmesi
gerekiyordu.
İlk dönemde kullandığımız, özel finans
kurumu ifadesi yaptığımız işle ilgisi olmayan
ve onu çağrıştırmayan bir adlandırma olmuş,
ilk özel finans kurumlarının hak ettikleri
piyasa konumuna ulaşmamız uzun ve zorlu
bir süreci gerektirmiştir.
Özel finans kurumlarının mevzuatının
hazırlanması ve entegrasyon süreci nasıl
gelişti?
Bu sorunuza cevap vermek adına biraz
daha geriye giderek, kuruluş aşamasında
yaşananları ve karşılaşılan zorlukları
irdelemekte fayda vardır.
Türkiye’de özel finans kurumları Hükümet
kararı ile hayata geçmiş, Hazine tebliği ile
çalışma usulleri belirlenmiştir.
O dönemde, özel finans kurumlarına dair
kararname ve düzenlemelerde bankacılık
mevzuatına atıfta bulunularak çözüme
gidilmeye çalışılmıştır. Ancak, ilk aşamada,
Bankacılık Kanunu’nda bu kurumlar yer
almamış; takiben TCMB, detay düzenlemeleri
belirlemek adına bir tebliğ çıkarmıştır.
İlk iki özel finans kurumu, 1985 yılının
başlarında TCMB’den ruhsat alarak faaliyete
başlamıştır. Bunlardan biri bugünkü Türkiye
Finans’ın temellerini oluşturan Faisal Finans
Kurumu, diğeri ise Albaraka Türk olmuştur.
Katılım bankacılığı olarak
adlandırdığımız faizsiz
bankacılığın temelleri
ülkemizde 1985 yılında atılmış,
sektörün ilk üyeleri özel finans
kurumları olarak anılmıştır.