46
KATILIM BANKALARI 2016
GENEL SEKRETER İLE RÖPORTAJ
Bu iki özel finans kurumu, yerli girişimcilerin
yabancı sermayeyle ortaklığında kurulmuştur.
Faaliyete geçilen yıllarda, örnek alınabilecek
bir mekanizma veya geçmiş bir performans
kaydı bulunmadığından, deyim yerindeyse
ilk özel finans kurumları sistemi el
yordamıyla hayata geçirmişlerdir. Özel finans
kurumlarının vatandaşa sunduğu değer
önerisi, “Paranı kurumumuza yatıracaksın,
kâra da zarara da ortak olacaksın ve belli
bir vadeyle bunu finans kurumuna emanet
edeceksin.” cümlesinde özetleniyordu.
Konvansiyonel bankacılık hizmetlerine
alışmış bir piyasaya sunulan bu yeni kavram,
müşteriye yabancı olduğundan, özel finans
kurumlarının ilk yılları zorlu bir kendini kabul
ettirme mücadelesini işaret etmiş; katılım
bankacılığını hayata geçirmek zaman ve
emek yoğun bir çalışmayı gerektirmiştir.
Özel finans kurumları ilk yıllarında
Türkiye’de toplumun değişik kesimlerinden
müşterilerine bu modelin anlatımını ve
pazarlamasını yapmıştır. Toplanan fonlar
Özel finans kurumlarının ilk
yıllarında kendini kabul ettirme
mücadelesi, emek yoğun bir
çalışmayı gerektirmiştir.
faizle işletilemeyeceğine göre kendi
usullerimizi oluşturup hayata geçirmemiz
gerekiyordu. Parayı faizsiz bankacılık
ilkelerine göre nasıl değerlendireceğimiz,
mal alım satımını nasıl gerçekleştireceğimiz,
iş sahibi ya da teşebbüsle ortak olma ve
yatırımları finanse etme işlemleri ile ilgili nasıl
aksiyon alacağımız ilk dönemde hepimizin
üzerinde fazlasıyla çalıştığı konu başlıklarını
oluşturmuştur. Özel finans kurumlarının bu
gayret ve çabaları, Türkiye’de reel hayatla
ticari hayatın reel anlamda kesişmesine
neden olmuş, fonlama ihtiyaçlarını
gidermeye yönelik yenilikçi ve gerçekçi bir
mekanizmanın temellerini atmıştır.
Özel finans kurumlarının sisteme girdiği
dönemde Türkiye’nin makroekonomik
koşulları hakkında neler paylaşmak
istersiniz?
Özel finans kurumları 1980’li yılların
ortalarında ekonomik ve finansal döngüde
yerlerini alırken, ülkemiz ekonomisi yüksek
enflasyonun pençesinde yaşamaktaydı. Yıllık
%60’lar mertebesinde seyreden enflasyon,
yaklaşık 30 yıl boyunca, Türkiye ekonomisinin
en temel sorununu teşkil etmiştir.
Yüksek enflasyon koşullarında özel finans
kurumlarına emanet edilen fonların vadeleri
kısa olduğundan kurumlar uzun vadeli
yatırımların finansmanına girme imkanı
bulamıyor; ağırlıklı olarak kısa vadeli ticaretin
finansmanına fon aktarılıyordu.
Zaman içinde, Türkiye’de katılım bankacılığı
prensiplerine uygun, mal ve hizmet teminine
yönelik finansman modelleri geliştirilmiş,
ihtiyaca göre mekanizmalar tasarlanmış,
alt düzenlemeler yapılarak özel finans
kurumlarına özgü hesap düzeni ve bilanço
düzeni getirilmiştir.
28 Şubat Süreci’nde özel finans kurumlarının
varlığı tartışmaya açılırken, kurumlarımız
sisteme entegre olmadığı eleştirisine maruz
kalmıştır.
Takip eden dönemde, Türkiye 2001 ekonomik
bunalımını yaşamış; çok sayıda konvansiyonel
banka sistem dışında kalmıştır. Otorite, bu
süreçte, bankacılık sektörünü derinlemesine
ele almış ve uluslararası kriterlere uygun bir
sermaye yapısı ve şeffaflığın sağlanmasına
yönelik çalışmalar çok yönlü olarak hayata
geçirilmiştir.
Ülkemizde yaşanan gelişmelere ve piyasadan
gelen taleplere uygun olarak, 2000’li yılların
başında özel finans kurumlarına yönelik
mevzuat değişikliği de tartışılmaya açılmıştır.
Türkiye’de faaliyet gösteren özel finans
kurumları isim değişikliği talebini gündeme
getirmiş; özel finans kurumu adı altında,
gerek müşterilerine gerekse uluslararası
piyasalarda, konumunu anlatmakta güçlük
çeken sektörümüz, evrensel bir kelime olan
“bankacılık” sözcüğünün yanına “katılım”ın
eklenmesini talep etmiştir.