Katılım Bankacılığı Tarihçesi
Temel HAZIROĞLU *
Bereket Dergisi, sayı 20, Yaz 2006
Özel Finans Kurumları’nın isimlerinin değişmesi ve Katılım Bankası adını almalarıyla ilgili değişim süreci çok yakın bir zaman önce tamamlandı. Adı değişen ve ilkeleri aynı olan Katılım Bankaları bu yeni ünvanla buluşmalarının arka planını bu yazımızda irdelemek istedik.
Albaraka Türk’le ilk tanışmamız 1985 yılında idi. O zamanlar T. Emlak Bankası’nda çalışıyorduk. Faizsiz banka olarak Özel Finans Kurumlan kurulunca onlarla ilgimiz sadece bir iş olarak değil de daha ileri boyutlarda idi. Kısmet oldu bunlardan birine girip çalışma jmkanı bulduk. Bu bizi çok mutlu etti. Halen de bu kurumlarda çalışmanın bir imkan, bir imtiyaz olduğunu düşünürüz. Özellikle de Albaraka Türk’te çalışmanın.
Bu kurumlan sadece kendimiz açısından değil; sosyal, kültürel, ekonomik ve toplumsal açıdan bir imkan olarak görmek gerekir. Zira inancımız ve hayat anlayışımızın ete kemiğe bürünmesinin bir zeminidir buralar.Dolayısıyla bu kurumlara katma değer sağlayarak hayat bulmalarını başarılı olmalarını ve kökleşerek geleceğe taşınmalarını temin etmek de olayın görev boyutudur. Bu savsaklanamaz, ertelenemez ve unutulamaz bir görevdir, bir şuurdur.
Bu duygu ve düşüncelerle Albaraka Türk’te 1986 başından 1991 sonuna kadar çalıştık. Bu tarihte kurumdan ayrılıp 1992 ile 1995 arası serbest ticaret ve müşavirlik yaptıktan sonra 1996 basmda tekrar Albaraka Türk’te çalışmaya başladık.İkinci kez ise başlamamızda bu kurumlarla ilgili bir takım düşünceler olmasının etkisi olmuştur. Zira bu kurumlardan ayrılsak da buralardan asla kopamayız. Çünkü hayatımızın bir parçasıdır buralar, ister çalışalım ister çalısmayalım.
Insan bir kurumda çalışıp ayrılınca ona dışardan daha farklı bakıyor. Bir de o kurumu kendi kurumu görünce onun daha iyi gelişmesi ve serpilmesini istiyor. Bu uğurda elinden ne gelirse yapmak istiyor. Bir de; buna her çalıştığı kuruma katma değer sağlamak ve çalıştığı sürece bunu sürdürüp kalıcı bir iz bırakmak şuuru, bir nişane bırakmak isteği bizi dürtükledi. Biz de Albaraka Türk’e ikinci kez girip çalışmaya başlayınca bu kurumlara nasıl katkı sağlayabiliriz diye düşünmeye başladık.
Bu duygu ve düşüncelerle aşağıdaki üç konunun üzerine gidilmesi gerektiğine kanaat
getirdik.
·İlk olarak Bereket kelimesinin bizi ve yaptığımız işi daha iyi tanımlayacağı düşüncesiyle Albaraka Türk Özel Finans Kurumu A.Ş. yerine Bereket Finans Kurumu A.Ş. ismini önerdik.
·İkinci konu Finans Kurumlarındaki “Gecikme Problemi” idi.
Bu sorunla ilgili bir çözüm oluşturduk. Bu çözümün nirengi noktası faiz almadan gecikme problemini çözmekti. Bunun için “Kâr Mahrumiyeti”ni daha bastan konuşarak, yazarak bağlamak ve bunu bir sandiğa almak. Bu amaçla “Ceza ve Dayanışma Sandığı” adlı bir sandığın kurulmasını önerdik.
·Üçüncü konu Özel Finans Kurumu isminin oluşturduğu problemdi.
Özel Finans Kurumu kavramı bizi gerçekten tam olarak izah etmiyordu. Özellikle de yurt dışı ili§kilerde kurumların banka olarak algılanmalarında ciddi sorunlar çıkmaktaydı. Bu noktada bir çözüm üretmek gerekiyordu. Biz de “Özel Finans Kurumu” yerine “Katılım Bankası” ismini önerdik. Bu isim etrafında Albaraka Türk’te pek çok tartışma yaptık.
Bu arada 1999 yılı içinde Bankalar Kanunu’nda bir takım değişiklikler yapılıyordu. Biz de bunu fırsat bilip işi kökünden çözecek “Katılım Bankası” isminin yeni kanunda yer almasını istedik. O zamanki Genel Müdürümüz Osman Akyüz Beye bu ismi yasaya koydurması için çabalaması konusunda ısrarcı olduk. O da “Hiç kimsenin bilmediği bir şeyi ben nasıl önereyim, bu ismi kabul etmezler Katılım Bankacılığı kavramını işleyip geliştirelim, kamuya mal edelim, belki o zaman kabul ederler”, dedi.
Biz de bunun üzerine Albaraka Türk tarafından yayımlanan Bereket adlı bültende “Bankacılıkta yeni boyut: Katılım Bankacılığı” adlı bir yazı hazırladık. Bu yazıyı geliştirmek ve konuyu daha iyi ortaya koyabilmek için bu konulardaki maharetini bildiğimiz o zamanki Dış İşler Müdürümüz Mehmet Emin Özcan beyden yazıya katkısını istedik. Gerçekten de onun katkısıyla söz konusu yazı Bereket Dergisi’nin 9 nolu Kış 2000 sayısında yayınlandı.(1) Bu yazı çok olumlu tepkiler aldı. Özellikle de kurum dışından. Ayrıca Yeni §afak Gazetesi’nin 01.01.2003 tarihli baskısında “Özel Finans Kurumlan veya Katılım Bankacılığı” adlı bir yazı yazdık.(2)
Özet olarak söylediğimiz şu idi:
FAİZSİZ BANKACILIKDA ADLANDIRMA VE TANIM SORUNU
Türkiye’de bankaların dışında kalan tasarrufların 5O Milyar doların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. ÖFK’ların tahmini potansiyelin henüz % 7’sine ulaşabildiği göz önüne alındığında, bu tarz bankacılığın yeterince tanıtılamadığı ve hedef kitlesine tam olarak ulaşamadığı bir şekilde tanıyanların çoğunun da doğru olarak algılamadığı söylenebilir. Kanımızca bunun önemli bir nedeni, bu tür bankacılığa verilen adların sistemin temel özelliklerini ve farklılıklarını tam ve doğru biçimde ifade etmeyişidir. Kâr ve zarara katılma esasına göre çalışan bankacılığı ifade etmek için kullanılan kavramları irdeleyecek olursak;
·Faizsiz Bankacılık (Interest-Free Banking): Klasik bankacılıkta oranı önceden belirlenmiş faiz kârşılığında alınan mevduatın faiz kârşılığı ihtiyaç sahiplerine ödünç olarak verilmesi sözkonusu olduğuna gore, faiz yerine tasarruf sahibinin sonuca katılmasını öngören bankacılığı tanımlamak için, faizin olmadığını vurgulamak maksadıyla, sisteme “Faizsiz Bankacılık” denmiştir. Oysa bu kavram, adından da anlaşilacağı gibi, olumsuz (negatif) bir kavram olup neyin olması gerektiğinden ziyade neyin olmaması gerektiğini ifade eder. Nitekim, faizin alternatifi faizsizlik değil, kârdır. Kaldı ki, iktisat bilimindeki faiz kavramıyla dinimizce yasak sayılan riba kavramının birebir örtüşüp örtüşmediği de ciddi bir tartışma konusudur.
·İslâmi Bankacılık (Islamic Banking): Literatürde kâr ve zarara katılma esasına göre çalışan bankacılığı tanımlamada kullanılan en yaygın ve en bilinen kavramların başında gelmektedir. Bu modelin ilk defa Müslüman iktisatçılar tarafından ortaya konması ve Ortadoğu’dan dünyaya yayılması, İslâmi Bankacılık olarak anılmasında
önemli rol oynamıştır. Ancak İslâm Ekonomisi, İslâmi Sigorta gibi ekonominin, sigortacılığın ve bankacılığın İslâm ile birlikte anılması, belki de İslâm adına yapılan yanlışların en büyüğüdür. Her şeyden önce, İslâm; esaslan, geçmişi ve geleceğiyle bütün zamanlan kuşatan ve yeryüzündeki tüm insanları muhatap alan yüce dinimizin güzel adıdır. Ayrıca, İslâm dininin temel kaynaklarında ne bir banka modelinden ne de bir sigorta şirketinden söz edilmektedir. Haksiz kazanca, sömürüye ve adaletsizliğe yol açmayan, dolayısıyla İslâmın temel ilkeleriyle çelişmeyen, her iktisadi girişimin başına İslâm kelimesini koyarak ifade etmek ne kadar anlamsızsa, İslâmi Bankacılık tabiri de o kadar anlamsızdır.
·Özel Finans Kurumu: Kâr ve zarara katılma esasına göre yapılan bankacılık, Türkiye’de mevzuata Özel Finans Kurumu olarak girmiştir. Bu kavram, kastettiği bankacılığı ifade etmekten çok uzak olduğu gibi, yanlış çağrışımlara da neden olmaktadır. Bu yanlış anlaşılmalardan birisi, bu kurumların leasing, faktoring, vb. şirketlerle kârıştırılıp bir banka gibi algılanmamasıdır. Bir diğeri ise içinde gecen “Özel” kelimesinden dolayı, sanki diğer mali kurumlardan farklı olarak ayrıcalıklı muamele gören, himaye edilen, bu yüzden haksız rekabet yaptığı düşünülen özel kuruluşlar olarak algılanabilmesidir. Özel Finans Kurumlan (ÖFK’lar), bu tür eksik ve yanlış değerlendirmeler sonucu zaman zaman gerek basında gerekse kamuoyunda haksiz ve mesnetsiz suçlamalarla kârşı kârşıya kalmaktadırlar. Öte yandan, bu tabir literatürde yer almadığı için, ÖFK’lar özellikle uluslararası piyasalarda kendilerini ifade etmede oldukça ciddi zorluklar yaşamaktadırlar.
SONUÇ VE BİR ÖNERİ
Görüldüğü üzere, daha önce sıkça gündeme getirdiğimiz gibi mevcut kavramlar ve tabirler, kâr ve zarara katılmayı esas alan bankacılık sistemini tam ve doğru olarak ifade edememektedir. Oysa, bir şeyin doğru anlaşılabilmesi her şeyden önce doğru ifade edilmesine bağlıdır. Ayrıca, ifadenin açık ve sade olması, herkes tarafından kolayca benimsenmesini ve anlaşılmasını sağlar. Öyleyse, önce bu tür bankacılığın kârakteristik özelliklerini ortaya koymak gerekir.
Bir kere, bu sistemde tasarruf sahiplerinden kâra ve zarara katılma esasına göre fon toplanmaktadır. Buna göre, tasarruf sahibine anapara güvencesi verilmediği gibi, oranı önceden belli bir getiri taahhüdünde de bulunulmamaktadır. Başka bir deyişle, tasarruf sahibi, bankaya bir nevi ortak olmakta ve klasik bankacılıktan farklı olarak sonuca katılmaktadır. Tasarruf sahibi-banka ilişkisi, klasik bankacılıktaki mudi-banka ilişkisinden tamamen farklıdır ve bariz vasfı Katılımcılığıdır. Bu ilişki tarzı sadece bu tür bankacılıkta söz konusudur. İkincisi, kâra ve zarara katılmayı esas alan bankacılıkta, toplanan fonların kullandırılmasında da sonuca katılma vardır. Bu tur bankacılıkta her ne kadar kurumsal finansman desteği (üretim desteği), bireysel finansman desteği ve finansal kiralama (leasing) yöntemleri, uygulamada, proje bazında kâr ve zarara katılma yöntemine göre daha ağırlıklı ise de, teoride nihai hedef, kâra ve zarara katılma yöntemiyle finansmanın baskın hale gelmesidir. Dolayısıyla topladığı fonlarda tasarruf sahibini sonuca iştirak ettiren banka, bu kez kullandırdığı fonda kendisi girişimciyle birlikte sonuca katılmaktadır. Yani, projenin gerçekleşmesinden sonra ortaya çıkan neyse (kâr veya zarar), ona razı olmaktadır. Üçüncüsü, kâra ve zarara katılma esasına göre çalışan bankalar, her türlü bankacılık hizmetini vermektedirler. Bu özellik, bunların klasik bankalarla olan ortak özelliğidir. Dördüncüsü, gerçek ekonomi, verimli ekonomi ve kayıtlı ekonomi açısından bakıldığında reel sektör noktasında, herkesi sürece Katılıma davet eden, bir ölçüde zorlayan bir yapıya sahiptirler. Bu açıdan bakıldığında bunlar, aklı başında herkesin özellikle kamunun ve devletin her kesiminin kesinlikle desteklemesi gereken kurumlardır. (Mevduatın krediye dönüşme oranının ticari bankalarda % 4O, Katılım Bankaları’nda ise % 8O olması son derece manidardır).
İşte bu dört temel özelliği ihtiva edecek yeni bir kavram geliştirmek zorundayız. Bu çerçevede kanaatimizce iki isim gündeme gelebilir; 1.Katılım Bankası, 2. Finans Kurumu.
Bizim önerimiz, KATILIM BANKACILIĞI’dır.
Katılım Bankacılığı kavramının iki önemli özelliği bulunmaktadır. Birincisi, açık, anlaşılır, sade ve kısa olması; ikincisi, kâr ve zarara katılmayı esas alan bankacılığı tam ve doğru olarak ifade etmesidir. Teklif ettiğimiz bu kavramın literatüre girmesi ve gerekli değişiklikler yapılarak mevzuatta KATILIM BANKACILIGI adıyla yer almasının, çağdaş ve insani bir model olduğuna, kâr ve zarara katılmayı esas alan bankacılığa katkı sağlayacağı görüşünü her zaman taşıdık.
Katılım Bankacılığı’ndan umduğumuz başlıca yararlar şu şekilde sıralanabilir;
Öncelikle, isimlendirmeden kaynaklanan ve sistemin sağlıklı işlemesini engelleyen karışıklıklar ve olumsuzluklar giderilecektir. Açık, sade, telaffuzu kolay ve anlaşılabilir olduğu için “Katılım Bankacılığı” denilince herkes bunun ne anlama geldiğini kolayca ve doğru olarak anlayabilecektir. Böylece, sistemin daha etkin ve verimli çalışması sağlanacaktır.
·Katılım Bankacılığı birleştirici ve bütünleştirici bir anlam taşıdığından, Katılım Bankaları toplumun bütün kesimlerini kucaklayarak çeşitli nedenlerle klasik bankacılık sisteminin dışında kalmış tasarrufları ekonomiye kazandırılabileceklerdir. Bu amaçla, hedef kitlesine çeşitli tanıtım araçlarıyla eskisinden daha kolay ulaşılabileceklerdir.
·Bir ülkenin kalkınması tasarrufların yatırımlara dönüşmesiyle olur. Ülkemizde ise reel sektörün işletme ve yatırım sermayesi açığı ciddi boyutlarda olup, bankacılık kesiminin kaynaklan bu ihtiyacı tek başına karşılamaktan uzaktır. Mali plasman yapmayan Katılım Bankaları tasarruf sahiplerinden Katılımcı anlayışla toplayacakları fonların tamamını reel sektörün finansmanına yine Katılımcı anlayışla tahsis ederek ülke ekonomisinin kalkınmasına daha fazla hizmet edeceklerdir.
·Ülke ekonomisinin önemli bir sorunu da bazı iktisadi faaliyetlerin kayıt altına alınmamasıdır. Katılım Bankacılığının yaygınlaşması, kayıt dışı ekonominin daralmasına yol açacaktır. Çünkü, faturasız mal alanlar ve satanlar Katılım Bankacılığı’nın imkanlarından yararlanabilmek için kayıt altına gireceklerdir. Böylelikle, Devlet, Katılım Bankaları’nın faaliyetleri sonucu daha fazla vergi toplayabilecektir.
·Katılım Bankacılığı kavramı birleştirici olduğu kadar, dinamik, katılımcı ve gelişmeye açık bankacılığı da ifade etmektedir. Katılım Bankacılığı, bu yeni ruh ve heyecanla mali sektöre öncülük görevini de üstlenecektir. Toplumsal dayanışmayı, yardımlaşmayı ve paylaşmayı esas alan bu yeni bankacılık anlayışı, barış ve kardeşliğin pekişmesinin simgesi olacaktır.
Sonuç olarak bu tanımlama ile birlikte, bankacılık sektörü Mevduat Bankaları, Katılım Bankaları, Kalkınma ve Yatırım Bankaları olmak üzere uç grupta ihtisaslaşacaktır. Böylelikle,Katılım Bankalarının alternatif değil, tamamlayıcı, gerekli ve vazgeçilmez olduğu gerçeği daha net olarak anlaşılacaktır.
Kar ve zarara katılma esasına göre çalışan bankacılık sisteminin Katılım Bankacılığı adı ile birlikte yakalayacağı ivme ile bankacılığa yeni bir boyut ve yeni bir acilim getirerek bir çığır açacağına inanıyoruz.”
Gerçekten de Katılım Bankacılığı kavramı kamuya mal olmuş ve Ankara’da teklif edilebilir hale gelmişti. Çok yoğun caba ve emeklerden sonra, 19.1O.2OO5 tarih ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile bankalar; mevduat bankaları, Katılım Bankaları, kalkınma ve yatırım bankaları olarak üç grup olarak tasnif edilmiş ve Özel Finans Kurumları’nın ismi Katılım Bankası olarak değişmiştir.
Burada Katılım Bankacılığının isim babası olarak bir konunun altını özellikle çizmek istiyoruz.
Banka ismini almanın hem artıları hem eksileri vardır. Sonuçta artıları fazladır. Ancak sadece artılarına odaklanıp taşıdığı riskleri görmezsek, bu durum gelecekte bizi çok istemediğimiz sonuçlara götürebilir.
Bu kurumlar varlık sebeplerini asla unutmamalıdırlar. Varlık sebebinin yegane dayanağı ise “Faizsizlik Prensibi”dir. Şu hayatın kaçınılmaz bir yasasıdır: Her kişi ve kurumun bir “Altın Kuralı” olmalıdır. O kişi ve kurumu bizatihi kendisi yapan o altın kuraldır. Bir medeniyeti bile medeniyet yapan onun kurallarıdır. Bu noktadan bakılınca bu kurumların temel altın kuralı: “Faizsizlik Kuralı”dır.
“Faizsizlik Kuralı”nı hassasiyet ve kıskançlıkla korumalıyız; korumak zorundayız. Yoksa klasik bankalaşma riskinden kurtulamayız. Bu durum da “Biz”i biz olmaktan çıkarır.
§unu unutmayalım ki, şu an için bu kurumlara, kuruculuk tecrübesi yaşamış, çok oğretici ve ders verici süreçten geçmiş yönetici ve patronlar hakim. Ancak gelecekte bu şans olmayabilir. Reel gerçeklik adına iyi niyetle de olabilecek girişimler bu kurumları yozlaşmaya uğratıp yok edebilir. İsim babası olarak bu hayati konuyu hatırlatmayı ve altını çizmeyi bir görev biliyoruz.
DİPNOTLAR:
1) Bankacılıkta yeni boyut: Katılım Bankacılığı, Temel Hazıroğlu-Mehmet Emin Özcan, Bereket Dergisi, Sayı 9, Kış 2000.
2) Özel Finans Kurumları veya Katılım Bankacılığı, Temel Hazıroğlu, Yeni Şafak, 01/01/2003
* Genel Müdür Yardımcısı