Salih Öten
14/08/2007 - Haber1
İslami bankacılık, sigortacılık ve sermaye piyasalarından oluşan İslami finans endüstrisi, küresel finans piyasaları için alternatif bir finansal aracılık modeli olarak gelişmeye devam etmektedir. 1980’li yıllardan beri geleneksel bankacılık faaliyetlerinin yanında faizsiz bankacılık yapan kuruluşlarında bu alandaki faaliyetlerini artırdıkları görülmektedir. Yeni Pazar arayışları, karlılık ve verimlilik gibi nedenlerden dolayı sektörde banka birleşme ve satın almaları sürerken, bankacılığın önemli aktörlerinin faizsiz ürünleri de sunma gayretleri dikkate değer bir gelişmedir.
Citigroup (Citi Islamic Investment Bank (CIIB)), USB, Deutsche Bank, HSBC, ANZ Grindlays, Lloyds TSB, BNP Paribas, Commerzbank, Sociate Generale gibi uluslararası alanda geleneksel bankacılık yapan kurumlar faizsiz bankacılık ürünlerini müşterilerine sunarak faizsiz bankacılıktan pay almaya çalışmaktadırlar.
Faizsiz bankacılıkta bilinen kar ve zarara katılma hesabı artık çok klasik bir ürün haline gelirken, günümüz klasik bankacılık enstrümanları karşısında hemen her birine karşılık gelen bir faizsiz enstrüman bulunmaktadır. Zaman içinde Hisse senedi ve Emtiaya dayalı yatırım fonları, Teknoloji fonları, İslâmi Varlığa Dayalı Sekuritizasyon, Müşareke Sertifikaları, Murabaha Sendikasyonları gibi dünyada faizsiz yatırım fonları ve menkul kıymet ürünleri ortaya çıkmıştır. Bu yeni ürün eğilimlerine yön veren temel unsurlar ise; ürünlerin bir likiditesinin olması (ikinci pazar), riskinin ölçülebilir olması (rating'e sahip olması) ve getirisinin alternatiflere göre uygun olmasıdır.
Sayıları tüm dünyada 300’ün üzerinde olan Faizsiz Bankaların global ölçekte müslüman nüfusun %10’una denk gelen bir Pazar payına ulaştığı düşünülürse pazarın henüz geliştiği ve yıllık bazda %10-15 gibi büyüme potansiyeli taşıdığı söylenebilir.
Faizsiz Bankacılığın özünü, tüm finansal işlemlerin reel bir ekonomik aktiviteye bağlı olması, insanî/etik değerlere saygılı olması ve tütün, alkol gibi alanlara yatırım yapılmaması oluşturur.Yani basit anlatımıyla; bireylerin tasarrufları, parasal enstrümanların yerine belirli kurallar altında, istihdam sağlayıcı, üretimi artıcı ve yine bireylerin ihtiyaçlarını karşılayan mal ve hizmetlerin finansmanına kanalize edilir.
Katılım bankalarının yaptıkları işlemler, geleneksel banka sistemindeki faiz kelimesinin yerine kar kelimesinin ikame edilmesi olarak basite indirgense de iktisadi açıdan önemli olan paranın fonksiyonlarına yüklenen anlamlardır. Faizsiz bankalar, paranın bir ticari ürün gibi alınıp satılmasının önüne geçerek kar-zarar ortaklığı ve vadeli satışa dayanan ticari işlemler yapmaktadırlar.
Bu bankalar , faize dayalı enstrümanların yerine (interest-free) ticaret (trade-related) ve sermaye bağlantılı (equity related) ürün ve ahlâka uygun konularda yatırım (ethical investments) yapmak için kurulmuşlardır. Öte yandan banka bilanço yapıları açısından değerlendirildiğinde ise; faizsiz bankacılık bankaların yükümlülüklerini azaltıcı yani pasif yapısının maruz kaldığı riskleri aza indiren, kredilerin emniyetini artıran yani aktif kalitesi artıran bir sisteme sahiptir.
Ayrıca modern devletlerde temel prensiplerden birisi olan sosyal devlet anlayışının ifade edilen model ile yakalanma şansı daha yüksektir. Anaparaya ve vadeye uygulanan önceden belirlenmiş ya da sabitlenmiş getiri oranı olarak ve paranın ticari bir mal olarak kirası olarak tanımlanan faizin yasak oluşu, İslami finansal sistemdeki en temel ilke olup; sosyal adalet, borç verenler ve borç alanlar açısından kayıplar kadar kazançların da eşitçe paylaşımını, servet birikiminin ve ekonomideki dağılımının adil olmasını ve gerçek üretimi temsil etmesini gerekli kılmaktadır.
Nasıl gelişti?
Modern finansal hizmetlerle İslami ilkelerin birleştirilmesine yönelik ilk çalışmalar ise Mısır’da başlamıştır.1950 ve 60’lı yıllarda faizsiz bankacılığın teorik çerçevesi çizilirken ilk olarak bugün sistemin özü olarak nitelenen faizsiz bankacılığın kar payıyla ilişkisi gündeme gelmiştir. Faizsiz çalışan ilk banka Mısır’da kurulan Nasır Sosyal Bankası olmuştur. Zaman içinde Mudarebe (kâr paylaşımı), Müşareke (kâr-zarar paylaşımı), Murabaha (maliyet artı kâr marjlı satış), İcare (kira finansmanı), Quard Hasan (faizsiz borç), Tekafül (sigortacılık), Bai-salam (ileriye dönük satın alma), İstisna (siparişe dayalı satın alma) gibi finansal ürünler geliştirilmiştir.
1975 yılında İslam Konferansı Örgütü’ne üye ülkeler İslam Kalkınma Bankasını (Islamic Development Bank (IDB)) kurarken, 1970’li yılların sonuna doğru petrol fiyatlarında meydana gelen artışlar körfez bölgesinde önemli miktarda sermaye birikime yol açmış ve İslami bankacılık bir ivme kazanarak büyüme sürecine girmiştir. Özel sektör projelerine finansman veremeyen İKB' nin bıraktığı boşluğu doldurmak üzere ise 1981 yılında kurulan Dar Al-Maal Al-İslâmi adlı holding ve Faisal, Dallah Baraka Grubu vb. örgütlenmelerle Müslüman ülkelerde faizsiz finansman sistem hızla yaygınlaşmıştır.
Zaman içinde Malezya, Bahreyn ve Londra dünyada öne çıkan faizsiz bankacılık merkezleri olmuşlardır.
Malezya/Kualalumpur, Konvansiyonel her ürüne alternatif ürünün geliştirildiği ve %10’un üzerinde bir faizsiz bankacılık piyasasına sahip bir ülke konumunda olup yenilikçi özellikleri sebebiyle her yeni faizsiz üründe başı çekmektedirler.
Ayrıca menkul kıymet ürünlerinin faizsiz bankacılık alanında geliştirilmesinde de öncülüğü Malezyalı bankacılar yapmışlardır. Yatırımcıları likiditesi olan ürünlerle buluşturmak amacıyla hem kamu, hem de özel sektör için çıkarılmaya başlanmıştır.
Türkiye’de nasıl gelişti;?
Türkiye’de ise başlangıçta bir kararname ile kurulan ve uzun süre hukuki alt yapı, tanımlama ve kabul görme vb. eksikliklerden dolayı sıkıntılar yaşayan faizsiz bankacılık son yıllarda sektörün üzerindeki büyüme hızları ile dikkat çekmektedir.
Yaklaşık 20 sene önce düşük olan özel tasarrufların teşvik edilmesi, özellikle bireylerin inançlarından ve faize karşı olan hassasiyetlerinden dolayı yastık altında kalan, atıl olarak ekonominin dışında gayrimenkul, döviz, altın gibi alanlara yatırılan tasarrufların ekonomiye kazandırılması ve petrol zengini körfez ülkelerinden Türkiye'ye yabancı kaynak temini amacıyla kurulan katılım bankalarının yastık altı ile mücadele etmek için girdiği bankacılık sektöründe, sendikasyon kredileri temin eden, halka açılımı sağlamış , modern bankacılık dağıtım kanallarını kurmuş ve tüm müşterilere hizmet verebilen bir duruma gelmiş oldukları gözlenmektedir. 2006 Yıl sonu verilerine göre Katılım bankaları 8 milyar USD mevduat ile bankacılık sektöründeki toplam mevduatın yaklaşık %4’ünü ve toplam kredilerin %5’ini oluşturmaktadırlar. Türkiye’deki faizsiz bankacılık son yıllarda önemli gelişmeler katetmesine rağmen dünyadaki İslami bankacılık fonları benzeri ürünler ve gerek kamu, gerek de özel sektör açısından uygulanan menkul kıymet ürünleri henüz bulunmamaktır.
Buna karşın toplanan fonlar arttıkça kullandırılan krediler de artacaktır. Son 20 yıldaki performansları ile yaşanan tüm zorluklara karşın katılım bankalarının mali sistemin bir aktörü ve tamamlayıcıları olmayı başardıkları söylenebilir. Çeşitli sebeplerle sistem dışı kalmış atıl fonların sistem içine alınmasında önemli rol oynamışlar ve toplanan fonlar alternatif finansman imkânı olarak ticari ve sınai kesime rekabetçi ve ekonomik maliyetlerde kaynak olarak sunulmuştur. Kredilerin mutlaka bir proje veya ekipman tedariki karşılığında kullandırılması ve kredi bedelinin kredi müşterisine mal ve hizmet temin eden satıcıya ödenmesi, hem bu kredilerin veriliş amacı dışında kullanımını önlemiş hem de katılım bankalarının aktif kalitesini artırmıştır.
Sonuç olarak ; bankacılık sektöründeki rekabet düzeyi faizsiz/İslami bankacılığı yeni bir Pazar olarak öne çıkarırken önemli bankaların geleneksel bankacılık faaliyetleri ile birlikte faizsiz bankacılık yapmalarını sağlamıştır. Ülkemizde ise katılım bankaları yasal zorlukları aşarak büyüme trendlerini sürdürmüşlerdir. Ayrıca Türkiye’de birçok faizsiz bankacılık enstrümanının olmadığı düşünülürse İslami menkul kıymet ürünlerinin Türkiye’de de sunulmasıyla pazarın daha da genişleyeceği ve geleneksel bankacılık yapan bankalarında bu ürünleri sunma yoluna gidecekleri düşünülmektedir.