Fevzi Öztürk

17/06/2008 - Eko Çerçeve

Uluslararası likiditenin oldukça daraldığı son dönemde, gelişmiş batı ekonomileri gözlerini körfezde her geçen gün büyüyen fonlara diktiler.

Petrol fiyatlarının bir sene içinde ikiye katlanması körfezde iştah kabartan büyüklükte petro-dolar fonların oluşmasına neden oluyor. Fonların büyüklüğü hakkında kesin veri olmasada toplam rakamın 1.5-2 trilyon dolar arasında olduğu ve bölgeye bir günde ortalama 1.5 milyar dolar para girişinin olduğu tahmin ediliyor. Başta ABD olmak üzere batılı fon yöneticilerinin (para avcıları) sayısı bölgede her geçen gün artmakta. Zaten bölgedeki petro-dolarlarcıların başta ABD olmak üzere batı piyasalarında önceden kalma çok büyük yatırımları bulunmakta. Her ne kadar 11 Eylül sonrasında batıya yatırım konusunda tutuk davranılsa da bu yatırımlar her geçen gün artıyor. Yılbaşından bu yana uluslararası finans devlerine sadece ortaklık için yatırılan paranın 10-15 milyar dolar arasında olduğu tahmin ediliyor. Kalan paralar ise dünyaya dağılmış durumda. Artık petro-dolarlarcılar Uzakdoğu'dan Rusya'ya kadar daha geniş bir bölgede yatırım yapıyor.

Bölgede biriken fonlar sadece portföy yatırımları açısından cazip olarak algılanmamalı. Önümüzdeki 8-10 yıllık süreçte bölgenin altyapı yatırımlarının toplam değerinin 1.7 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. Yani altyapıda müteahhitlik ve danışmanlık hizmetleri de iştah kabartan büyüklükte. Pastadan pay kapmaya çalışan ülkeler adeta yarışıyorlar. Geçtiğimiz dönem ABD başkanı Bush ve Fransa cumhurbaşkanı Sarkozy bölgeye giderek bu işler için temaslarda bulundular.

Türkiye'de de Körfez sermayesi ile karşılıklı yatırım imkânlarının görüşülmesi için 12-13 Haziran'da İstanbul'da 3. Türk-Arap Ekonomik Forumu yapıldı. Zirve bizim açımızdan oldukça önemli.

Türkiye acilen bölgede oluşan bu fonlardan faydalanmalıdır. Bu iki şekilde olabilir.

1- Türk müteahhit ve danışmanlık firmaları bölgede tecrübeliler. Uluslararası altyapı çalışmalarında dünya normlarında iş çıkarabilen firmalarımız var. Bu şirketler bölgenin altyapı çalışmalarında gerek tek başına gerekse konsorsiyumlara katılarak etkin rol alabilecek ölçekteler.

2- Faizsiz sabit getirili yatırım araçlarına (Sukuk) son yıllarda gerek İslam dünyasında gerekse batılı finans piyasalarında oldukça fazla arz ve talep oluşmakta. Hızla büyüyen bu piyasanın büyüklüğü 80 milyar dolar seviyelerinde ve Citigrup, HSBC, Deutsche Bank gibi finans devleri bu pazara yönelik ürün geliştirmekteler. Hatta bu bankaların kendi bünyelerinde sadece bu işlere bakan birimleri yıllardır faaliyette bulunmaktalar.

Türkiye gerekli yasal düzenlemeleri yaparak bu pazara yönenelik ürünleri acilen çıkarmalıdır. Çıkarılacak kâr ortaklığı şeklindeki bonolarla uzun vadeli yatırımların ve projelerin finansmanı sağlanabilir. Gerek kamu kesiminin gerekse özel sektörün çıkarabileceği kâr bölüşümlü bu bonolar fazlaca ilgi görebilir. Dolayısıyla borç stoğumuzu artırmadan yeni projeler geliştirilebiliriz. İçeride özel sektöre yeni bir finansman olanağı da sağlanmış olur. Sukuk piyasasının karekteristik yapısı gereği bu kaynaklar “al ve tut” şeklinde olacağı için uzun vadeli finansman olarak kullanılabilir. Ayrıca hazinenin borçlanma maliyetinin altında fon temin edilebileceği için uluslararası piyasalardan (Libor+fiks getiri) Eurotahvil ihraçlarına alternatif olabilir.

Tabi bunları buraya yazıyoruz ama... Körfez sermayesi için ülkeler en üst düzeyde rekabet ederken bizim paranın rengini tartışmamız da ayrı bir yazı konusu...

En azından kısır tartışmalara boğularak bu pazarı da kaybetmeyelim.

Paraya rengi veren matbaada kullanılan mürekkep değilmidir?